Ruhsuz dijital fotoğraflara ruh katmak
Teknik özelliklere odaklanmış rekabetçi bir sektörde "fotoğraf çekme" deneyimini yeniden çerçevelemek. Pazarlama gibi pazarlama.
Geçen hafta İlker Canikligil ve Koray Birand’ın bir kamera tanıtım videosuna denk geldim. Fuji’nin çıkarttığı yeni bir kameradan bahsediyorlardı. Açıkçası lensi, sensörü ya da teknik özellikleri pek ilgimi çekmedi. Videoda anlatılan kameranın yetenekleri ya da yapabildikleri değil de yapamadıkları beni (belki de biraz fazla) etkileyen şey oldu.
Dijital fotoğraf makinesini analog makine deneyimine çevirme fikrine bayıldım. Analog makine ile duygusal bağı olmayan birisi olarak “film kamera modu”nun yarattığı bilinçli sürtme ufak bir aydınlanma yaşamama sebep oldu. Makinenizi “film kamera modu”na aldığınızda dijital ekran temel görüntüleme işlevini yitirip sabit bir menüye dönüyor ve analog kamera ayarlarını göstermeye başlıyor. 36 fotoğraf karesi hakkınız var. Vizörü kullanarak fotoğraf çekiyorsunuz ve 36 fotoğraf çekip filmi bitirmeden ne çektiğinizi göremiyorsunuz. Müthiş!
Şu an muhtemelen telefonla çekim yaparken arka arkaya onlarca kez basarak en iyi fotoğrafı yakalamaya çalışıyorsunuz. Bu modda böyle bir şey mümkün değil. Arka arkaya seri 36 poz çekmek bile mümkün değil. Bir fotoğraf, bir kurma kolu. Bir fotoğraf bir kurma kolu. Yavaş yavaş, sindire sindire…
Sadece vizörden görüyorsunuz. Arka arkaya çekmek yok. Çektiğiniz fotoğrafı hemen görmek yok. Telefonunuza atarken bile yavaş yavaş yükleniyor fotoğraflar. Fotoğrafların ham halleri yok, çektikten sonra ince ayarlar yapmak, işlemek mümkün değil. Resmen bu kısıtlamalar ile bir sihir yaratmışlar. Fotoğraf tekrar değerli bir şeye dönüşmüş. Onlarca seri çekilmiş fotoğraf arasında mükemmel fotoğrafı aramak yerini kusurlu ama ruhu olan bir fotoğrafa bırakmış.
Gelişen cep telefonu kameraları yüzünden hızla değerini yitiren fotoğraf, kısıtlı deneyimle tekrar değerlenmiş. Herkesin fotoğrafını çektiği ve çekebileceği anlar, yerini daha yaratıcı bir deneyime bırakmış. Fotoğraf tekrar ruh bulmuş, anlamlı bir şeye dönüşmüş. Tüm bu hissi teknolojiyi daha ileri götürerek değil, daha ilkelleştirerek, daha eskiye götürerek yaratmışlar. Harika bir fikir, müthiş bir pazarlama.
Şimdi sorum size: “En iyisi, en güzeli, en hızlısı, en inovatifi olmak yerine daha kötü, daha çirkin, daha yavaş ve daha ilkel olmak başka hangi ürünlerde böyle bir etki yaratabilir?”